Uluslararası
Sözleşmeler Bağlayıcıdır:
Sendikalarımız hukuksal dayanaklarını, başta ILO'nun 87,98,151 sayılı
sözleşmeleri olmak üzere, TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe
konulan uluslararası sözleşmeler ve andlaşmalar ile bu sözleşmelere
iç hukukta bağlayıcılık getiren Anayasa'nın 90. maddesinden almıştır.
Anayasa'nın 90/5 maddesi; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
Milletlerarası Andlaşmalar kanun hükmündedir, bunlar hakkında
Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz"
demektedir.
Bu madde ile uluslararası andlaşmalar konusunda şu sonuçlara
varabiliriz. Avrupa insan Hakları Divanı Yargıcı Feyyaz GÖLCÜKLÜ
ile Avrupa insan Hakları Komisyonu Üyesi Şeref GOZÜBUYÜK'ünde
belirttiği gibi; (1) (2)
1- Andlaşmalar iç hukukun bir parçasıdır.
2- Andlaşmalar iç hukukta kendiliğinden uygulanabilir.
3- Andlaşmaların Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülemez,
Anayasa'ya aykırı bile olsalar uygulanırlar.
4- Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülemeyen andlaşmanm, kendinden
sonra çıkan yasaya aykırılığı nedeniyle uygulanmaması, Anayasa'nın
getirdiği sisteme ters düşer. Andlaşmadan sonra yürürlüğe giren
Anayasa, andlaşmayı değişti rmeyecekti r.
5- Andlaşmaların yasa değerinde olduğunu söylemek, andlaşmanm yasa
ile değiştirilebileceği anlamına gelmez. Andlaşmalar ne iç hukukta
ne de uluslararası hukuka göre yasa ile değiştirilemez, sağladığı
haklar ortadan kaldırılamaz. Andlaşmadan sonra çıkan Anayasa'nın ya
da yasanın ne açıkça ne de üstü kapalı bir biçimde andlaşmada değişiklik
yapması olanağı yoktur. Andlaşma hem iç hukukta hem de uluslararası
hukukta sonuçlarını doğurmaya devam eder. Aynı şekilde Mümtaz
Soysal'a göre; "... bu, uluslararası sözleşmeler yasalardan biraz
farklı, Anayasa'ya yaklaşıcı, en azından Anayasa'ya yeni bir anlam ve
yorum kazandırıcı bir ağırlık tanımak oluyor. Uluslararası sözleşme
hükümlerinin Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülemeyeceğine göre,
o hükümleri de Anayasa'yla birlikte düşünmek ve Anayasa'yı onunla
birlikte yorumlamak gerekecektir. " (3)
Muzaffer Sencer'e göre de; "Anayasa'da geçen yasa hükmünde sözü
yasa gücünde olarak anlaşıldığından ve uluslararası andlaşmalar için
anayasal yargı yolunun kapalı olduğu göz önüne alındığında, T.C.
Anayasasında uluslararası hukukun en azından yasalar üstü, daha uygun
biryorumla Anayasal'bir konumda bulunduğu yargısına kolayca varılabilir.
"(4)
Bu alıntılardan da açıkça anlaşılacağı gibi uluslararası andlaşmalar
iç hukukta doğrudan sonuç doğurur, uygulanabilmesi için ayrıca bir düzenleme
yapılmasına gerek yoktur.
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERİN BAĞLAYICILIĞI KONUSUNDA ANAYASA
MAHKEMESİVE DANIŞTAY KARARLARI
Anayasa Mahkemesi de Anayasa'da açıkça yer almayan ve güvenceye bağlanmayan
bir hakkın yasa koyucunun takdir yetkisi çerçevesinde bir yasal düzenlemeye
konu olabileceğini bir çok kararında belirtmiştir.
o 274 sayılı sendikalar Yasası'nın lokavta ilişkin kuralının (m.
14/1, h ve m. 14/4) Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülerek yapılan
iptal başvurusunu, Anayasa Mahkemesi 26-27 Eylül 1967 tarihli kararında
(Anayasa Mahkemesi Kararları Dergisi, Sayı 6, Ankara 1969, s.28) aşağıdaki
gerekçeyle reddetmiştir. " Gerçekten Anayasa, lokavt hakkından
olumlu veya olumsuz söz etmemiştir. Anayasa bu hakkı ne güvence altına
almış ve ne de yasaklamıştır. Grev Anayasa'nın güvencesi altında
bir temel hak olduğu halde, lokavtta böyle bir nitelik yoktur. Bunun
sonucu şudur: Anayasa 'nın grevi bir hak olarak kabul ettiği halde
lokavttan söz etmemesi, lokavtı reddettiğini göstermez. Yasama organı,
memleketin sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını göz önüne alarak lokavtı
ister bir hak olarak tanır, isterse tanımaz; yeter ki işverenlerle işçiler
arasındaki uyuşmazlıkla sosyal dengeyi adalete uygun bir yolla bağdaştıracak
hükümleri koymuş bulunsun. Her iki halde de Anayasa'ya aykırılık söz
konu olmaz. Fakat grev hakkı temel haklardan olduğu için özel bir
kanunun bu hakkı tanımaması Anayasa'ya aykırı olur. Burada göz önünde
tutulması gereken husus, kanun koyucunun grevi ve gerekli görmesi
halinde de, lokavtı, Anayasa'nm sözüne ve ruhuna uygun
olarak düzenlemek zorunluluğu da olduğudur. Bu
esasa riayet sortiyle her iki konuyu da kendi takdir ölçüleri içinde düzenlemekte
kanun koyucu serbesttir."
o Anayasa Mahkemesi bir kararında; "Avrupa Konseyinin 1950 yılında
kabul ettiği, ülkemizde 6366 sayılı yasa ile yürürlüğe konan (...)
İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme (...)ye
atıfta bulunarak (...) söz konusu (...) sözleşmenin buyurucu ve bağlayıcı
içeriği, sanıklar için bir hak olduğu kadar insan hak ve özgürlükleri
yönünden de bir güvence olarak hukuk düzenimizde kurumlaşan (...) üstün
ve evrensel hukuk kuralı niteliğini taşımaktadır." demek
suretiyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Türk hukuk düzeninde
yürürlükte olduğunu, kurallarının doğrudan uygulanması gerektiğini,
iptali talep edilen yasaya üstün olduğunu açıkça vurgulamıştır.
(5)
o Anayasa Mahkemesi 1986/18E Sayılı bir başka kararında;"(...)
Milletlerarası hukuka da devletlerin taraf oldukları ikili veya çok
taraflı andlaşmalar, milletlerarası temayüller (örf ve adetler)
medeni milletlerce kabul edilen ve temel hukuk prensiplerinde bulunan iyi
niyet ahde vefa, kazanılmış haklar saygı, devletler hukukunun iç
hukuka üstünlüğü ilkeleri ve yardımcı kaynak sayılan ilmi ve kazai
içtihatlar oluşturmaktadır. (...)" hükmüyle açıkça
uluslararası hukukun iç hukuka üstün olduğunu ifade etmiştir.
o Anayasa Mahkemesi 27 Eylül 1967 tarihli kararında, (E: l963/ 336, K:
1967/29/29) Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin 11 'inci maddesini bir
Anayasa kuralı olarak değerlendirmiş ve böylece sözleşmenin anayasal
değer taşıdığını kabul etmiştir.(6)
o Yine Anayasa Mahkemesi benzer nitelikte bir başvuru üzerine
Uluslararası sözleşmeleri incelemiş ve Türk Medeni Yasası'nın 159.
Maddesinin sözleşmelere aykırı olduğu gerekçesiyle tümüyle iptal
edilmesi gerektiğini bildirmiştir. (7)
o Anayasa Mahkemesi, SHP'nin 399 sayılı ve 22 Ocak 1990 tarihli Kanun Hükmünde
Kararname'nin tüm maddelerinin Anayasa'nın kimi maddelerine aykırılığı
savıyla açtığı iptal davasına ilişkin 4.4.1991 tarihli kararında
da çok açık biçimde Anayasa'da bir hak öznesi için güvenceye alınmayan
hakların yasayla düzenlenmesi konusunda yasa koyucunun takdir hakkı
bulunduğunu belirtmiştir (Resmi Gazete 13 Ağustos 1991, sayı: 20959,
s.52)
o Anayasa Mahkemesi 1988/13 K. sayılı kararında "... Anayasa'nın
90. maddesinin son fıkrası, usulüne göre yürürlüğe konulmuş
uluslararası andlaşmalar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiası ile
Anayasa Mahkemesine başvuru yapılamayacağını hükme bağlamıştır...
Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca usulüne göre yürürlüğe konulmuş
uluslararası andlaşmalar yasa hükmündedir ve bunlar hakkında Anayasa
Mahkemesine başvurulamaz..." demektedir.
Aynı içerikte bir çok Danıştay kararı da söz konusudur. Örneğin;
Danıştay 5. Dairesinin 1986/1723 esas ve 1991/992 karar sayılı kararında;
"Söz konusu hükümlere göre iç hukukta doğrudan hukuksal sonuçlar
yaratan uluslararası sözleşmelerin yukarıda belirtilen niteliği ve
bunlara karşı Anayasa Mahkemesine başvurulmaması ve böylece bu sözleşmelerin
sonradan yapılacak ulusal yasal düzenlemelerle etkisiz kılınması
yolunun kapatılmış olması bu sözleşmelerin iç hukukta yasalar üstü
bir konumda olduğunu ve yürütme ve yargı organları için bağlayıcı
nitelik taşıdığını apaçık ortaya koymaktadır."
denilmektedir.
Diğer yandan içişleri Bakanlığı'nın 28.02. l 991 gün ve 630 sayılı,
"Memurların Sendika Kurma ve Sendikal Faaliyette Bulunmalarının Mümkün
olmadığı"na ilişkin genelgesinin iptali istemiyle Eğitim-lş
Sendikası (konfederasyonumuz üyesi Eğitim-Sen'i oluşturan
sendikalardan biridir) tarafından açılmış olan bir davada, Danıştay
10. Dairesi (10.11.1992 gün, 91/1282 E. ve 1992/3911 K.sayılı kararı);
uluslararası sözleşmelerin iç hukukumuzda yaratmış olduğu etkiyi
Anayasal boyut içerisinde değerlendirdikten sonra, "Çalışanların
sendika kurma ve sendikal faaliyette bulunma hakları temel hak ve özgürlükler
kapsamında olup (...) temel hak ve özgürlükler kapsamı içindeki bir
hakkın sadece Anayasa'da yer almadığı gerekçesiyle kullanılmasının
engellenemeyeceği (...)" gerekçesiyle genelgeyi iptal etmiştir.
Danıştay Birinci Dairesi 22 Nisan 1992 tarihinde oybirliğiyle verdiği
kararında, Anayasa'nın 51. maddesinden ve Anayasa'nın bütününden
memurların sendikalaşmalarının yasaklandığı sonucuna ulaşılamayacağını
vurgulamıştır. Kamu emekçilerinin sendika hakkı konusunda boşluğu
(l 992 itibariyle) saptayan Birinci Daire "bir hakkın Anayasa'da yer
almamış olması(nm) yasayla tanınmasına engel olmayacağını"
vurgulamış ve 1961 Anayasa'sının lokavta ilişkin bir kural içermemesine
karşın yasa koyucunun 275 sayılı yasayla "lokavtı yasal bir hak
olarak işverenlere tanıdığını" anımsatmıştır.
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER KAMU EMEKÇİLERİNE GREV VE TOPLU SÖZLEŞME
HAKKI TANIMAKTADIR.
ILO Sözleşmelerinde Toplu Sözleşme Hakkı
14 Ağustos 1951 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
konulan Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkının Korunmasına ilişkin
98 Sayılı ILO sözleşmesine göre kamu emekçilerinin toplu sözleşme
hakkı vardır. Kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkının bulunduğuna
ilişkin ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi'nin çeşitli ülkelerdeki
uygulamalar hakkındaki şikayet başvurularına ilişkin çok sayıda
kararı vardır.
Diğer yandan 87 Sayılı ILO sözleşmesinin onaylanması için TBMM'ye
sunulan ve dönemin Başbakan Süleyman Demirel'in imzasını taşıyan
21.05.1992 tarihli gerekçede;"(...) Diğer taraftan, İnsan Haklan
Evrensel Beyannamesi ile onayladığımız insan hakları ve temel özgürlükler
Avrupa Sözleşmesi'nin 11. maddesi ile l. bölümü ve üyesi olduğumuz
ILO Anayasa'sı dibacesi ve ayrıca ülkemiz tarafından onaylanmış
bulunan (...) Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkının Korunmasına İlişkin
98 Sayılı Sözleşmeler dolayısıyla, kamu personeli dahil tüm çalışanlara
sendikalaşma ve toplu pazarlık hakkının tanınması ülkemizce esasen
üstlenilmiş bulunulmaktadır. Belirtilen uluslararası belgelerle üstlenilen
bu yükümlülük, 87 Sayılı ILO sözleşmesinin onaylanması ile yerine
getirilmiş olacaktır." denilerek, toplu sözleşme hakkımız
bizzat yürütme tarafından da tespit ve teyit edilmiştir.
98 Sayılı ILO Sözleşmesinin kamu emekçilerini kapsamadığı görüşü
dayanaktan yoksundur. 98 Sayılı Sözleşmenin çevirisinde "işçiler"
sözcüğünün kullanılmış olmasına dayanarak kamu emekçilerinin bu
sözleşmeden yararlanamayacağı ileri sürülemez. Çünkü ILO açısından
geçerli metinler ulusal dile çevrilen metinler değil İngilizce ve
Fransızca orijinalleridir.
98 sayılı sözleşmenin ingilizce metninde, "puplic secretarly the
administration of the state" biçiminde yer alan ifade, "devlet
yönetiminde görevli devlet memurları" veya "devlet adına erk
kullanma yetkisi bulunan devlet memurları" şeklinde çevrilmesi
gerekirken, "devlet memurları" biçiminde çevrilmiştir.
Aynı hata "işçi" ve "çalışan" sözcüklerinde de
görülmektedir. 98 sayılı ILO sözleşmesinin yıllar önceki çevirisiyle
87 sayılı ILO sözleşmesinin çevrilerek onaylanan orijinal metninde
kullanılan "işçi" ve "çalışan
sözcüklerinin ingilizce ve Fransızca karşılıkları aynıdır
(v/orkers/ travailleurs).
Diğer yandan ILO Uzmanlar Komitesi de, metinler arasındaki ifade farklılıklarını
göz önüne alarak, "Komite, devlet memuru kavramının değişik
hukuk sistemlerine göre bir ölçüde değişeceğini kabul eder. Bununla
birlikte devletçe ya da kamu kesimince çalıştırılan ancak kamu görevinin
organları sıfatıyla hareket etmeyen kişilerin sözleşmenin uygulama
alanı dışında tutulması sözleşmenin özüne ve anlamına aykırıdır"
şeklinde görüş bildirmiştir.
Uzmanlar Komitesi 22 mart 1989 tarihli raporunda, bunu Türkiye ile ilgili
olarak yinelemiştir. T.C hükümetinden, "98 sayılı sözleşme bağlamında,
sözleşmenin kapsadığı kamu görevlilerinin sendikalaşma ve çalışma
koşullarının özgürce pazarlığını yapma (yani toplu pazarlık)
hakkından yararlanıp yararlanmadıklarını belirtmesini" istemiştir.
Böylece Komite, özellikle şu noktaları ülkemiz içinde vurgulamıştır.
1) Yalnızca "kamu gücünün organları" olarak görev yapan
memurlar sözleşmenin kapsamı dışında kalır.
2) Sözleşme bunlar dışındaki tüm kamu emekçilerinin sendikalaşma
ve toplu pazarlık haklarını güvence altına alır.
Uzmanlar komitesi, 1991 yılına ilişkin raporunda da 98 sayılı ILO sözleşmesinin
ilkece tüm kamu emekçilerini kapsadığı yolundaki şu yerleşik görüşünü
bir kez daha yinelemiştir: "...Memur kavramının çeşitli ulusal
yasal sistemlerde değişebilmesine karşın, Komite devlet yönetiminde görevli
olmayan kişilerin Sözleşmenin 6. Maddesinin gerekleriyle bağdaşmadığını
bir kez daha anımsatır. O halde, bir yandan bakanlıklarda ya da benzer
öteki kurumlarda çeşitli sıfatlarla istihdam edilen kamu görevlileri
öte yandan hükümet, kamu teşebbüsleri ya da bağımsız (özerk) kamu
hukuku kurumları tarafından çalıştırılan kişiler arasında ayrım
yapılması gerekir." (BİT, Rapport de la Commission d'experts pour
l'application de convention et recommandtion (Rapport III, partie 4 A)
Conference internationale du Travil, 78 session 1991, Geneve, s.303-305)
"Kamu görevlileri Sendikası Kanunu Taslağı Genel Gerekçesi"nde
yer alan "sendikal hakların uluslararası kaynakları" arasında
98 sayılı ILO sözleşmeside yer almıştır. Buradan da anlaşılmaktadır
ki 98 sayılı Sözleşme kamu emekçileri içinde haklar doğurmaktadır.
Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı İlkelerinin Uygulanmasına ilişkin
98 Sayılı Sözleşme:
"Madde 4- Çalışma hükümleri ve koşullarının toplu iş sözleşmeleri
yoluyla düzenlenmesi amacıyla işverenler ve işveren örgütleriyle işçilerin
(çalışanların) örgütleri arasında gönüllü görüşmeler yönteminin
tam gelişmesi ve kullanılmasını özendirmek ve sağlamak üzere
gerektiğinde ulusal koşullara uygun önlemler alınır." demek
suretiyle kamu emekçilerine de toplu sözleşme hakkını tanımıştır.
Ayrıca toplu sözleşme hakkımızın bulunduğuna ilişkin bir çok
yerel mahkemenin de kararı bulunmaktadır. Zonguldak Asliye l. Hukuk
Mahkemesi, Gaziantep Asliye 2. Hukuk Mahkemesi, Bergama Asliye Hukuk
Mahkemesi, Mudanya Asliye Hukuk Mahkemesi'nin olumlu kararlan vardır.
ILO Sözleşmelerinde Grev Hakkı
Kamu emekçilerinin grev hakkı 87 sayılı ILO sözleşmesinde vardır.
Ancak grev hakkı için yalnızca sözleşmelerin metinlerine bakarak
karar verilemez. ILO denetim organları 87 sayılı sözleşmenin üç ayrı
maddesine dayanarak grevin tüm çalışanların ekonomik ve toplumsal çıkarlarını
korumak ve geliştirmek için başvurabilecekleri temel bir hak olduğunu
kabul etmişlerdir. Uzmanlar komitesine göre, grev hakkının 87 sayılı
sözleşmeden kaynaklanan üç dayanağı vardır. Birincisi; sözleşmenin
sendikalara etkinliklerini düzenleme ve eylem programlarını oluşturma
hakkı tanıyan üçüncü maddesidir, ikinci dayanak; ulusal mevzuatın sözleşmede
öngörülen güvencelere zarar vermemesini ya da zarar verecek biçimde
uygulanmamasını öngören 8. maddenin 2. fıkrasıdır. Üçüncü
dayanak da; sözleşmede geçen örgüt terimini "çalışanların ve
işverenlerin çıkarlarını savunmayı ve geliştirmeyi amaçlayan ve işveren
örgütleri" biçiminde tanımlayan 10. maddesidir. Çünkü grev
hakkına getirilecek genel bir yasaklama, sendikaları anılan
maddelerdeki hak ve olanaklardan yoksun bırakır, bu da sendika özgürlüğü
ilkesiyle bağdaşmaz.
ILO'nun sendikal hak ve özgürlüklerin uygulanmaması ile ilgili şikayetlerini
inceleyen Standartların Uygulanması Konusunda Uzmanlar Komitesi ve Örgütlenme
Özgürlüğü Komitesi vardır. Bu komiteler tarafsız uzmanlardan oluşmuştur
ve ülkelerin şikayetlerini inceleyip, karara bağlamaktadır.
Komitelerin verdiği kararlar ILO için bağlayıcı kararlardır. ILO'nun
Standartların Uygulanması Konusunda Uzmanlar Komitesi ve Örgütlenme Özgürlüğü
Komitesi tüm ücretli çalışanlar için grev hakkını genel bir ilke
olarak ortaya koyarken, bu hakkın yalnızca "temel hizmetler veya
faaliyetlerde" kısıtlanabileceğini belirtmektedir. ILO
komitelerine göre "temel hizmetler" olarak kastedilen,
"yalnızca aksaması durumundanüfusun tümünün veya bir bölümünün
hayatını, kişisel güvenliğini veya sağlığını tehlikeye sokacak
hizmet ve faaliyetlerdir. (8)
ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi bir başka vesileyle de şu değerlendirmeyi
yapmıştır. "Grev hakkı yalnızca bir toplu iş sözleşmesi
imzalanması aracılığıyla çözümlenebilecek iş uyuşmazlıkları
ile sınırlı kalmamalıdır, işçiler ve örgütleri, gerekli olduğu
durumlarda, daha geniş bir kapsam içinde, üyelerinin çıkarlarını
etkileyen ekonomik ve toplumsal konularla ilgili tepkilerini ifade
edebilmelidirler." (9)
Bir başka kararda da; "sendikalar özellikle bir hükümetin
ekonomik ve toplumsal politikalarını eleştirmek amacıyla protesto
grevlerine başvurabilmelidirler. Ayrıca dayanışma grevlerinin genel
olarak yasaklanması istismara yol açabilir ve grev hakkının kullanılmasına
ilişkin yöntemler söz konusu olduğunda, kurallara tamı tamına uyarak
işin yavaşlatılması, işyerlerinin işgal edilmesi ve işbaşında
oturma grevleri yapılması konularında kısıtlama getirilmesi, ancak bu
eylemlerin barışçıl olmaktan çıkması durumlarda haklılık kazanır."
(10) denilmiştir.
ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi'nde "Grev hakkı devlet
memuriyetinde (devlet memurları, kamu yetkileri ile hareket eden kişilerdir)
ve kelimenin tam anlamıyla temel hizmetlerde, yani aksaması ile nüfusun
tamamının ya da bir bölümünün hayatını, kişisel güvenliğini
veya sağlığını tehlikeye sokacak hizmetlerde kısıtlanabilir."
(11)
Bu konuda ILO denetim organlarının kararları şöyledir; "Örgütlenme
Özgürlüğü Komitesi, tüm ulaştırma hizmetlerini, bankacılığı,
metal ve petrol üretim endüstrilerini, eğitimi 'temel nitelikte'
hizmetler kabul etmemektedir." (l 2)
ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi öğretmenlerin grev hakkının
olması gerektiğini açıkça savunmaktadır. "Komite öğretmenlerin
temel hizmetler veya kamu yetkilileri adına hareket eden devlet memurları
tanımına girmediğini düşünmektedir." (13) Buna göre ister özel
öğretim kurumlarında, ister kamu kurumlarında çalışsınlar, tüm öğretmenlerin
sendikalarda örgütlenme, toplu pazarlık yapma ve grev yapma hakkı
bulunmalıdır.
ILO Uzmanlar Komitesi 1994 yılında yayınlanan raporunda şöyle
demektedir. "Komite kamu hizmetlerinde grev hakkının yasaklanmasının
yalnızca devlet adına yetki kullanan memurlarla sınırlı tutulması
gerektiği görüşündedir. (14)
ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi, Türkiye hakkında yapılan bir
şikayet başvurusu üzerine bu konuda şu değerlendirmeyi yapmıştır.
"Uzmanlar Komitesinin de belirttiği gibi, grev hakkı, çalışanların
ve örgütlerinin kendi ekonomik ve toplumsal çıkarlarını korumak ve
geliştirmek için sahip oldukları temel araçlardan biridir. Bu çıkarlar
yalnızca daha iyi çalışma koşullarının elde edilmesi ve mesleki
nitelikteki toplu istemlerin peşinden koşulması değil, fakat aynı
zamanda ekonomik ve toplumsal sorunlarına ve çalışma hayatının çalışanları
doğrudan ilgilendiren her türlü sorunlarına çözümler aranması ile
ilgilidir. Komite sendikaların, hükümetin ekonomik ve toplumsal
politikalarını eleştirmeyi amaçlayan protesto eylemlerine başvurabilme
olanağına sahip olmaları gerektiğini düşünmektedir, (l 5)
Diğer bir karar: "Federasyonların ve konfederasyonların grev çağrısında
bulunmasının yasaklanması, sözleşmenin 6. Maddesinin ihlalidir"
(16).
Yukarıda özetlenen kararlardan da anlaşılacağı gibi, ILO'ya göre
kamu emekçilerinin grev hakkı vardır ve 87 sayılı sözleşmeyi
imzalayan devletlerde bu hakkın kullanımına engel olmamalıdır.
Türkiye ILO Anayasası'nı 1932 yılında onaylayarak "ILO üyesi
devlet" niteliğini kazanmıştır. O halde Türkiye'nin Anayasal bir
ilke olan sendika özgürlüğünün temel çerçevesini gösteren 87 sayılı
Sözleşmeye, bu niteliği dolayısıyla uyması gerekir.
ILO Sözleşmelerinde Siyaset Hakkı
TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe konulan ILO'nun 151 Sayılı
Kamu Hizmetlerinde Sendika Hakkının Korunması ve istihdam Koşullarının
Saptanması Yöntemlerine ilişkin Sözleşmenin 9. maddesi;
"Konumlarından ve görevlerinin niteliğinden doğan zorunlu kısıtlamalar
dışında, kamu çalışanları diğer işçiler gibi sendika özgürlüğünün
olağan kullanımında da temel olan kişi haklarına ve siyasi haklara
sahiptir" ifadesiyle kamu çalışanlarına siyaset hakkını tanımıştır.
151 sayılı sözleşmenin en önemli özelliği kişisel ve siyasal
haklar arasındaki bağlantıyı düzenlemesidir. Bu kurala göre, kamu
emekçilerinin sendika özgürlüğünün olağan kullanımına temel olan
sivil ve siyasal haklardan yaralanmaları gerekir.
Yukarıdaki açıklamaları özetleyecek olursak;
Kamu emekçilerinin grev, toplu sözleşme ve siyaset yapma hakkı TBMM
tarafından onaylanarak Anayasa'mn yürürlüğe konulan uluslararası sözleşmeler
gereğince vardır. Anayasa'mn 90. maddesi uyarınca da bu sözleşmeler iç
hukukta da bağlayıcıdır ve bunların yasalara ve Anayasa'ya aykırılığı
iddia edilemez.
|