Neden
Toplu Sözleşme ?
Maaş artışlarımızdan, terfilerden, tatil sürelerimizden,
fazla çalışma ya da tazminatlarımıza kadar çalışma koşullarımızın
belirlenmesinde söz sahibi olmak için toplu sözleşme hakkımızı
kullanmamız gerekmektedir. Geleceğimize ilişkin kararları sürekli
değişen hükümetlerin iki dudağı arasından çıkacaklara bırakmamak
için toplu sözleşme hakkımızı hayata geçirmeliyiz.
Sendika, üyelerinin hak ve çıkarlarını
koruyan, geliştiren bir örgütlenme aracıdır. Sendikanın üyelerinin
hak ve çıkarlarını koruyup geliştirebilmesi için toplusözleşme
yapması zorunludur. Çünkü haklar ancak toplu sözleşme ile güvenceye
kavuşturulur. Toplu sözleşme ile işveren ve çalışanları
temsilcisi olarak sendika masaya oturur ve her iki taraf için bağlayıcı
olan bir metin düzenlenir. Toplu sözleşme yapıldığında taraflar
bu sözleşmede yer alan maddelere uymak zorundadır.
Diğer yandan toplu sözleşmede başarılı
olabilmek, sorunlarımızı işverene iyi anlatmakla sağlanamaz.
Sendikanın başarılı bir toplusözleşme yapması, işkolundaki çalışanların
büyük bir kısmının desteğini almasıyla olanaklıdır. Bu destek
de çalışanların sendikalara üye olması ve karar süreçlerine katılmasıyla,
kararlılıklarıyla sağlanabilir.
Hakları koruyan ve geliştiren bir
toplu sözleşme, aynı zamanda ülkedeki demokrasinin gelişmişlik
durumuyla da yakından ilgilidir. Sendikal hak ve özgürlükleri tam
olarak kullanabilmenin yolu demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla
hayat bulmasından geçmektedir. Bu nedenle de sendikalar ücret ve diğer
çalışma koşullarının iyileştirilmesi kadar, demokrasi mücadelesi
de vermek durumundadırlar. Demokrasi yönetime ve kararlara katılma
anlamına da gelmektedir.
İşçiler
de Haklarını Toplu Sözleşme İle Kazandılar
Dünyada işçiler, iki yüzyıldır hak ve çıkarlarını örgütlü
güçleriyle koruyup geliştirmişlerdir. Ülkemizde bir asrı aşkın
bir süre önce sendikalaşan işçiler, toplu sözleşme haklarını
1963 yılından itibaren kullanmaktadır. İşçiler bütün bu haklarını
kazanmak için yıllarca önemli direnişler ve bir çok grevler gerçekleştirdiler.
İşçiler toplu sözleşme hakkını kullanana dek oldukça düşük ücretlerle,
12 saati aşan sürelerde, kötü koşullarda çalışmaktaydılar.
Memurların ücretleri o yıllarda daha yüksekti. İşçi ve memurlar
arasında önemli ücret farkı vardı. Fakat işçiler toplu sözleşme
haklarını kazandıktan sonra ücretlerindeki bu kayıpları gidermeye
ve ücretlerini bir ölçüde artırmaya başladılar. Elbette bunu
toplu sözleşme yaparak başardılar. Kamu çalışanları ise bu yıllarda
hızla yoksullaşma sürecini yaşadılar. Son olarak, 2000 yılının
ilk 6 ayı için kamu çalışanlarına yüzde 15 ücret artışı yapılırken,
işçiler toplusözleşmeden dolayı yüzde 40 civarında ücret artışı
aldılar. Bu durum, işçilerin insanca yaşayacak bir ücret aldıkları
anlamına gelmemektedir. Toplu sözleşmenin önemi bu örnekle bile açıkça
görünmektedir.
Toplu Sözleşmeye
Kimler Karşıdır?
Toplu sözleşme ile, insanca yaşayacağımız bir ücret ve çalışma
koşullarını hedeflediğimize göre, toplu sözleşme yapmamıza
kimler, neden karşıdır?
Sermayedarlar toplusözleşmeye karşıdır.
Çünkü kamu kesiminde, memur ve sözleşmeli personelin ücretleri
genel bütçe ile belirlenmektedir. Devlet bütçesinden yerli
sermayedarlara ayrılan kaynaklar ve yabancı sermayeye borç ödemeleri
adıyla aktarılan büyük kaynak kısılacaktır. Yani rantiye kesimine
aktarılan kaynaklar azalacak, gelir dağılımındaki adaletsizlik bir
ölçüde giderilecektir. Ücretler fazla artarsa hükümetler giderleri
karşılayabilmek için bu güne kadar vergi almadıkları kesimlerden
vergi almak zorunda kalacaktır. Örneğin; bankaları, tekelci işletmeleri,
rantiyeyi, büyük tüccarları, spekülatörleri vergilendirmek zorunda
kalacaktır. İşte bütün bu nedenlerle sermayedarlar bütçeden
kendilerine aktarılan pay kısılacağı için toplusözleşmeye karşıdırlar.
Ayrıca sermaye, her koşulda, her
ortamda çalışanların sömürülmesi ile büyür. Bunun için de
sermaye her yerde çalışanların lehine olabilecek her türlü düzenlemeye
karşıdır. Bu onun doğası gereğidir de. Diğer yandan toplu sözleşmeler,
sadece işyerinin değil, devletin bütün kurumlarının da
demokratikleşmesine hizmet edecektir. Böylece kamusal alana siyasal müdahale
azalacağı gibi, bu alanda çalışanlar yönetsel kararlarda söz
sahibi olabileceklerdir. Demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından biri
de eksiksiz, tam katılım mekanizmalarının hayata geçmesidir ki,
toplu sözleşmeler de bu araçlardan biridir.
Toplu görüşme
nedir?
Toplu görüşmede sendika temsilcileri ile, hükümet
temsilcileri karşı karşıya gelirler. Bu görüşmelerde her ne karar
alınırsa alınsın son söz Bakanlar Kurulu'nundur. Bakanlar Kurulu için
görüşmelerin hiçbir bağlayıcı yanı yoktur. Bunun anlamı şudur;
"Sizi dinler, önerilerinizi alır, ancak son kararı ben veririm.
Sizin toplantılarda sunduğunuz öneriler işime gelmezse hiç birini
uygulamama hakkım var."
Sonuç olarak toplu görüşme ile; çalışma
koşullarımız , ekonomik ve sosyal haklarımız yine tek taraflı
olarak Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecektir. Bu durum sendikayı
işlevsiz hale getirmek ve danışma örgütüne dönüştürme anlamına
gelmektedir.
İşverenlerin çıkarları toplu sözleşmeye
karşı olmayı gerektirmektedir. Ancak çalışanların hak ve çıkarlarını
savunduklarını iddia eden, kendine sendika diyen bazı kesimlerin
toplusözleşme yerine ısrarla toplu görüşmeyi savunması anlaşılır
değildir. Bu tür örgütler, çalışanların haklarını savunan örgütler
olarak adlandırılamaz. İçerisinde toplu sözleşme hakkı olmayan
yasayı isteyenler güdümlü sahte sendikacılardır. Tarihin her döneminde
buna benzer örnekler görülmüştür. Bu örgütler, dönemsel olarak
siyasi iktidarların da desteğiyle (-ki varoluş nedenleri de budur)
zaman zaman çalışanları yanıltabilirler. Ancak sınıf mücadelesi
tarihi göstermiştir ki, bu tür girişimler, çalışanların örgütlü
gücü karşısında yokolup gitmişlerdir.
Neden
Grev Hakkı?
Genel olarak grev, toplu sözleşme görüşmelerinde uzlaşmanın
sağlanamadığı durumlarda, çalışanların isteklerini işverene
kabul ettirmek ve onlara bu yönde baskı yapmak için işi topluca bırakmalarıdır.
Grev bir hoşnutsuzluğun ifadesi ve hak almanın araçlarından sadece
biridir. Grev hakkının olması, hakların elde edilmesinde önemlidir.
Toplu sözleşmelerde yaşanan deneyler
göstermiştir ki; İşverenler, üzerinde bir baskı hissetmediği
durumlarda talepleri kolayca reddedebilir. İşte grev, işveren üzerinde
baskı kurma ve taleplerin daha kolay kabul edilmesini sağlamak bakımından
önemlidir. İşveren çözümsüzlük halinde çalışanların greve
gidebileceğini bildiği takdirde talepleri daha kolay kabul eder.
Türkiye Anayasa'nın 90. maddesine göre onayladığı sözleşmelerle
grev hakkını tüm çalışanlar için kabul etmiştir. Ancak bu hakkın
kullanımına ilişkin iç hukuk düzenlemesimi yapmamaktadır. Grev
hakkı dünyada kamu emekçileri eğitim, sağlık, enerji işkolu da
dahil olmak üzere yaygın olarak kullanılmakdadır.
www.keskinsesi.com |