TARIMDA
KÜRESEL SALDIRIYA; ULUSAL MEVZİLERİ SAVUNARAK KARŞI KONULABİLİR.
Bugün
Dünyamız Dünya sermayesinin merkezinde üretilen Yeni Dünya Düzeninin
saldırısıyla karşı karşıyadır. Bu saldırı şu şekilde özetlenebilir.
-
Ulusal piyasanın çökertilmesi, Dünya piyasasıyla sınırsız
bütünleşme
-
Ulusal devletin yıkılması
-
Merkezde egemenlerin güçlü yapısı çevre ülkelerde etnik boğazlaşma,
din farklılıklarını körükleyerek mezhep çatışmaları ve bağnaz
milliyetçilik.
Uluslararası
sermaye hareket alanının sınırlarını genişletmek ve sınırsız
bir özgürlüğe sahip olmak için ulus devletlere saldırmakta,
ekonomilerini çökertmekte, ulusal duvarlarını yıkmakta ve eşitsizlikleri
derinleştirerek açık pazarı haline dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Uluslararası
sermayenin serbest dolaşan, bulundukları ülkelerde istihdam ve üretimi
arttırdığı tamamen bir aldatmacadır. Ucuz işgücü ve girdi avcısıdır.
Son otuz yılda en zengin yüzde 20’nin toplam Dünya ekonomisinden
aldığı pay yüzde 72,3 ten yüzde 82,7 ye çıkmış, en yoksul yüzde
20 nin payı ise yüzde 2,3 ten yüzde1,4 e gerilemiştir. Yine son otuz
yılda Dünyanın GSMH’sında 4,5 kat bir artış olmasına rağmen en
zengin yüzde 5 ile en yoksul yüzde 5 arasındaki fark 30 katından 60
katına çıkmıştır.
Uluslararası
sermayenin en büyük payına Kuzey Amerika, Japonya ve Batı Avrupa
sahiptirler. Toplam birikimin yüzde 75 i; yabancı doğrudan yatırımların
yüzde 60 ı ve hatta toplam Dünya ticaretinin yüzde 70 i bu üçlü
tarafından kontrol edilmektedir.
Buradan
anlaşılmaktadır ki uluslararası sermayenin önünü açmak için gösterilen
bütün çabalar yoksul kesimin payını azaltmakta, zengin kesimin payını
arttırmaktadır.
Uluslararası
sermayenin saldırıları yazımızın başında da belirttiğimiz gibi
ulus devletlere yapılmaktadır. Bu noktada az gelişmiş veya gelişmekte
olan ülkelerin ulusal sanayisi ile birlikte ulusal tarımı da çökertilmektedir.
Bunda amaç gelişmiş ülkelerdeki üretim fazlası stokların
eritilmesidir. Nitekim ülkemizde geçen yılın ikinci yarısında
kabul edilen Pancar yasası, Tütün yasası bu amaçla çıkarılmıştır.
Son
elli yıldı Dünyadaki bütün devletler ve özellikle gelişmiş ülkeler
tarımın geliştirilmesi, verimliliğin arttırılması için yoğun çaba
gösterdiler. Gelişmiş ülkelerde verimlilikte istenilen düzey
yakalandı ve üretim fazlası oluştu. Bu üretim fazlasının kısalması
yerine çevre ülkelere satılarak eritilmesi yolu seçilmiştir. Çevre
ülkelerin üreticileri ise üretmemeye zorlanmaktadır.
Tarımda
nüfusun istihdamı açısından da ülkemiz çok farklı bir konumdadır.
Geçimini tarımdan sağlayan nüfusun genel nüfusa oranı ABD’de
2,4, AB’de yüzde 4,9 , Türkiye’de
ise yüzde 34’tür. Bu durum ülkemizde tarımın hala en büyük
istihdam alanı olduğunu göstermektedir. Bu denli yoğun istihdam alanına
sahip bir sektörün desteklenmesi kaçınılmaz olmaktadır. İstihdamın
sanayie kaydırılması bir planlama sorunudur. Ulusal sanayisi bile
çökertilmiş olan bir ortamda tarımda üretimi kısmayı hedeflemek
var olan istihdam sorununu daha da arttıracaktır. Son iki yıldır ülkemizde
tarıma bağlı olmayan bir çok işletme kapanmış ve binlerce kişi işsizler
ordusuna katılmıştır.
Yukarıda
verilen ülkeler bazında tarımdaki istihdam göz önüne alındığında
ülkemizin farklı bir yapıda olduğu görülüyor. Bu durumda tarım
alanında farklı bir yol çizmemiz gerektiği açıktır.
Devlet
üreticiyi piyasanın insafına terk etmemelidir. Gelişmiş ülkelerin
üreticileri ile rekabet eder düzeyde desteklenmelidir. Ülkemizde kişi
başına tüketilen hayvansal protein düşünüldüğünde gelişmiş
ülkelerin çok gerisinde olduğu görülecektir. Bu nedenle üretimde
verimliliğin arttırılması için destekleyici önlemler alınmalı,
projeler üretilmelidir. Piyasalarda bir denge unsuru olarak rol oynayan
EBK-SEK gibi işletmelerin özelleştirilmesi ile üretici yıllardır
hayvansal ürünlerde üretimsizliğe sürüklenmiştir. Bu işletmeler
kamulaştırılmalı ve ürünler hak edilen fiyatlarda yetiştiriciden
alınmalıdır.
Üreticiler
gerek girdi bazında ve gerekse üretilen ürün bazında
desteklenmelidir. Tarımda istihdam edilen nüfus düşünüldüğünde
kar mantığıyla değil, kamu yararı düşünülerek hareket
edilmelidir. Ülkemizde üretimi gerçekleştirilen ürün ithalatı yapılmamalı
ve gümrük duvarları korunmalıdır.
Ülkelerin
buğday üreticilerine yapmış oldukları desteklemeler %
ÜLKELER
|
1998
|
1999
|
2000
|
ABD
AB
Türkiye
|
38
44
42
|
49
55
42
|
58
58
27
|
Yukarıdaki
tabloda da görüleceği gibi ülkemizde üreticiye olan devlet desteği
giderek azalmakta ve çaresizliğe terk edilmektedir.
Bu
gün ülkemizde ticaret bile uluslararası tekellerin eline geçmiştir.
Kendi ürünümüz bize satılarak elde edilen kar yukarda adı geçen
üçlünün cebine akmaktadır.
Ülkemiz
tarımı ve hayvancılığı; verimliliğin ve kalitenin arttırılması
ve desteklenmelerin arttırlması ile istenilen seviyeyi yakalayabilir.
Nüfusumuzun yüzde 38’ini istihdam eden bir alan gözardı edilemez.
Bu fazla istihdamın istenilen düzeye indirilmesi, planlı bir ulusal
sanayileşme ile mümkündür. Bu da ulusal piyasa yıkıcılığına
karşı direnmekle sağlanır.
Hüseyin
Kadri GÜLTEKİN
Genel
Sekreter
|